Issız bir sokakta tek başıma yürüyordum. Ortamda tüyler ürpertici bir hava vardı. Aniden bir sesle irkildim ve hemen etrafıma bakındım. Kimse yoktu.
"Galiba hayal gücüm bana oyun oynuyor." dedim kendi kendime.
Yürümeye devam ettim. Duyduğum -ya da duyduğumu sandığım- sesten sonra daha hızlı ve dikkatli yürümeye başladım. Açıkçası biraz ürkmüştüm.
Bir ses daha... Tekrar etrafıma baktım ve yine kimse yoktu ortalıkta. Ama bu sefer emindim. Hayal gücüm değildi bu. Koşar adımlarla ana yola gitmeye başladım. *Oranın daha güvenli olabileceği düşüncesiyle* Aksilik ya yolları birbrlerine karıştırmıştım. Nereye gitsem, nereye dönsem yanlış yol, çıkmaz sokak. İyice korkmaya başlamıştım. Korkudan olsa gerek kalbim hızla çarpıyordu ve gözlerim sulanmıştı. Hayır, ağlamıyordum. Belki de rüzgardandı, bilemiyorum.
Biraz daha yürüdüm. Sonunda tanıdık bir yüz... Onu gördüğüme hiç bu kadar sevinmemiştim.
-Ne oldu Elina? Korkmuş gibisin.
-Ne olacak bir şeyim yok! Sadece ana yolu kaybettim.
Yalan söylemeyi sevmeyişime rağmen yalan söylemiştim. Belki de utanıyordum korktuğumu söylemeye.
-Pekala, ana yola kadar birlikte gitmeye ne dersin?
-Gerek yok!
Demiştim, terslercesine ama bunu istiyordum.
-Benim de orada ufak bir işim var, gel hadi.
Tamam dercesine kafamı salladım. Israr etmesi işime gelmişti.
Yol boyunca hiç konuşmadık. Türlü düşünceler beynimi işgal ediyordu. İşte o gün anlamıştım. Cesur biri değildim. Ve yolun sonuna gelmiştik.
-Neyse ayrılık vakti. Sonra görüşürüz Elina.
-Görüşürüz.
Bir süre arkadaşımın arkasından bakmıştım ve yavaş yavaş karanlıkta kaybolmuştu.